18 Temmuz 2010 Pazar

Konut Sektörü Nereye Gidiyor ?

Bundan sonraki birkaç yazıda, son yıllarda ülkemizde ve dünyada yaşanan olaylara paralel olarak, konut sektörünün geldiği nokta ve geleceği üzerine düşüncelerimi paylaşacağım.

25-30 yıl kadar önce Amerika’ da yeni bir akım başladı. Gelişmiş şehir merkezlerinde gayrimenkul fiyatlarının çok yükselmesi, yeni arsalar üretilememesi ve mevcut binalardaki standartların, yaşam kalitesi arayışlarına cevap verememesi nedeniyle inşaat firmaları banliyölerde konut üretmeye başladılar. Merkezlerdeki eskimiş ve pahalı mülklere karşın, yeni üretilen bu binalar toplu yaşamın tüm ihtiyaçlarını karşılarken fiyat avantajını da beraberinde getiriyorlardı. (Arsa fiyatlarının çok uygun olması ve inşaat firmalarının bu bölgelere alıcı çekebilmek için karlarından bir miktar feragat etmeleri sayesinde bu fiyat avantajı yakalanmıştı.) Bu yüzden yeni yapılan bu binalara büyük bir ilgi oldu ve kısa sürede banliyölerde uydu kentler oluşmaya başladı.

Merkezlerde yaşayan özellikle genç kesim bu yeni yaşam alanlarını tercih etmişti. Yaşça daha büyük olanlar ise, hatıralarından ve alışmış oldukları yaşam alanlarından kopmak istemedikleri için bu yeni akıma direndiler. Satılık ya da kiralık mülk bulmanın çok zor olduğu semtlerde bile artık birçok alternatif bulunabiliyordu. Buna bağlı olarak eskinin gözde semtlerinde fiyatlar gerilemeye, bazı bölgelerde gerilemese bile yerinde saymaya başladı. Ne var ki uygun fiyat ve yüksek yaşam standardı sunan uydu kentlerde artan talep ve azalan imara elverişli alanlar nedeniyle fiyatlar artık şehrin gözbebeği semtlerini yakalamış, hatta bazı nitelikli yerleşim alanları bu eski semtlerden daha pahalı konuma gelmişti.

Bu arada merkezdeki binalar birer ikişer yenileniyordu. Artık şehrin eski yerleşim bölgelerinde de yüksek standartlarda yaşam kalitesi vaat eden üstelik banliyölerdeki emsallerinden çok da pahalı olmayan binalar hızla yükseliyordu.Yaklaşık 25 yılı kapsayan bu zaman dilimi sonunda, şehir merkezleri yine yükselen değer olmuştu.

Nasıl, bu anlattıklarım son paragrafa kadar size de tanıdık geldi mi? Bu durumda sırada bizi neyin beklediğini kestirmek çok da zor olmayacağa benziyor. Tanıdığım bazı vizyoner müteahhitler bu konuda araştırmalarını tamamlayarak, pozisyon almaya başladılar bile. Bence içinde bulunduğumuz sektörlerin bu durumdan nasıl etkilenebileceğini veya bu yeni durumun hangi fırsatları getireceğini düşünmeye başlamakta fayda var, ne dersiniz?


Bengi HIŞIR

17 Temmuz 2010 Cumartesi

Başlarken...

Adımızı söylememiz gerektiğinde, hiç düşünmeden, çok basit bir motor hareketle, beynimizin kıvrımlarından çıkarıp dilimize getiririz. Yine hiç düşünmeden; iş hayatında, aile hayatında, sporda, kısaca hayatın herhangi bir kulvarında nihai hedefi “başarı” olarak tanımlarız. Kendilerini bekleyen hazin sondan habersiz kelebeklerin ışığa göçü gibi bizler de başarı hedefinin göz kamaştıran cazibesi etrafında telef olacağımızdan bihaber, onun karşı konulamaz çekim gücüne kapılırız. Nice hayatlar kriterleri hiç belli olmayan bu yolculuğu tamamlayamadan son bulacaktır.

Başarı; ulaşmak kadar taşımanın da, muhafaza etmenin de zor olduğu bir hedeftir. Hepimiz çeşitli vesilelerle birilerine başarılı olması için telkinlerde bulunurken, başarıya giden yollardan öğütler veririz. Başarı öylesine tarifsiz bir hazinedir ki, çok olması durumunda öğüt verende bile kıskançlık doğurur. İnsanın imrenerek, gıpta ederek bakmasına hatta biraz daha ileri giderek karşısındakinin başarılı olma durumunu tamamen şans faktörüne yüklemesine sebep olur. Bu şekilde başarıyı basitleştirerek üzerimizdeki başarısızlık stresini azaltırız. Kendimiz ulaştığımızda büyük fedakarlıklar ve emek gerektiren, bizim dışımızdakiler ulaştığında çoğu zaman şansa bağlı olan bir olgudur başarı.


İşin özü başarı kavramı, ulaşıldığında baş döndüren, ulaşabilmek için sayısız yaşamların feda edildiği, erişenin içini yakan, yaklaşanı ısıtan, uzağında kalanın da ilham ışığı olan her yaşamda farklı bir anlam ifadesi taşımaktadır.

Başarıya giden yol haritamızda insanlığımızdan ödün vermez, kişiliğimizi, onurumuzu, gururumuzu dik tutabilirsek, ulaştığımızda başarının efendisi olur, ona hükmedebiliriz. Ancak başarıya ulaşmak için, sahip olduğumuz değerlerimizden, insanlığımızdan, sevme-sevilme açlığımızdan, kişiliğimizden ödünler verirsek, oraya ulaştığımızda hedefinin esiri olmuş birer bağımlıya dönüşürüz.
Unutmayalım ki; sahip olmak için uğruna uğraş verdiğimiz başarı, ileride kaybetme korkusu olarak karşımıza çıkacaktır. Güç topluyoruz derken, başarımız bizim geleceğimiz ve tercihlerimiz hakkında söz sahibi olmaya başlayacaktır.


Yayın hayatımın bu ilk yazısında, hepinize esiri olacağınız korkular içermeyen yollardan ulaşacağınız başarılar dilerim.
Bengi HIŞIR